Ressam Beşir Bayar ile Söyleşi: “Her Dönem Kendi Sanat Dilini Oluşturur”

Dilan Salkaya Hakkında

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nde lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yeni medya ve çocuk alanında yüksek lisansına devam etti. Fil'm Hafızası, Sinema Terspektif, Berfin Bahar, Hayal Perdesi gibi farklı basılı ve online mecralarda sinema üzerine yazıları yayınlandı. Sinema doktorasına devam ederken, Mayıs 2019'dan bu yana Arter'in Öğrenme Programı'nı oluşturan ekiple birlikte çalışıyor.

Beşir Bayar resimlerinde kentin ve kurgusal mekânların katmanlarını, göç teması ve bellek odağında işliyor. Sanatçı ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Resimlerinizde kentten, toplumsal yaşamdan ve insanlardan izlenimler bulmak mümkün. Kendinizi bir gözlemci olarak değerlendirir misiniz?

Sanat üretiminin en önemli kaynaklardan biri de gözlem yapmaktır. Elbette gözlem olmadan ya da toplumsal yaşamdan soyutlanarak sanatın üretilemeyeceğine inanıyorum. Gözlemlerden sağlam tespitler yapmak lazım ki üretimle neticelensin. Gözlemlerim sonucunda elde ettiğim izlenimleri kurgulayıp tekrar üretiyorum. Doğa, çevre, kent ve toplumsal yaşam üzerine okumalar yapmak üretimime destek veriyor. Genel olarak iyi bir gözlemci olmak için çabalıyorum diyebilirim.

Resim dışında ilgilendiğiniz sanat disiplinleri nelerdir?

Fotoğraf çekmekle ilgileniyorum. Uzun süredir, fotoğraf makinasıyla resimlerime yardımcı olacak kareleri çekiyorum. Kurgusal fotoğraf çekimleri bana yeni resim yapma şansı sağlıyor.

Mekânı neredeyse iç içe geçmiş formlardan ibaret kılarak soyutlaştırıyorsunuz. Öte yandan mekânı “insan için elverişli bir boşluk” olarak tanımlıyorsunuz. Bu noktada insanın mekânla ya da daha spesifik söyleyecek olursak kentle kurduğu ilişkiyi nasıl tarif edersiniz?

Açıkçası mekânı soyutlaştırdığımı söyleyemem. Daha çok mekânı kurgusal bir yapıda irdelediğimi söyleyebilirim. Belki soyutlaştırma yerine metafiziksel bir mekân denebilir. Kentlerdeki üst üste yığılan binalar ve bizlerin ufku görememesi benim açımdan son derece endişe verici. İnsanların gökyüzünü, ufku arada herhangi bir bina olmaksızın görebildiğini hayal ederim. İnsanın mekânla ya da kentle kurduğu ilişki kimi zaman zorunlulukla kimi zaman da rastlantısal gelişiyor. Örneğin insanlar ekonomik, sosyal olgular sebebiyle göç etmek zorunda kalabiliyorlar ya da doğdukları coğrafya kendi seçimleri olmuyor.

“Kıyı-m”, 2016
“Mersin Morev”, 2015

Bu ilişki biraz da sizin kentle olan ilişkiniz diyebilir miyiz?

Kısmen evet. Her bireyin kentle/mekânla ilişkisi kendi algısı kadardır. Bu bağlamda benim mekânla ilişkim bir başkasınınkinden farklıdır. Resim, aynı zamanda sanatçının uzantısı gibidir. O resimdeki düşünce, kurgu ve yapım benden ileri geliyorsa mekânla olan ilişkim de resimlere yansımış demektir.

“Bu silikleşmeler benim açımdan gideni simgeler.”

Varil, sopa, zar, tüp, geometrik formlarla yere çizilmiş çizgiler… Bir zamanlar orada birinin olduğunun tanığı olan bu unsurların, birilerinin iziymişçesine silik insan figürlerinin bellekle ve göç temasıyla ilişkilendiğini söyleyebilir miyiz?

Gündelik hayata ait olan nesneler, oraya ait olan/olmayan figürler, yerüstü ve yeraltı, kent/mekân katmanları… Bunlar birbirlerinin tanığı. Elbet tanık olmadan varlık olmaz. Figür ya da nesnenin mekâna tanıklık ettiği kadar mekânın değişim durumu figür ve nesneye tanıklık eder. Mekândan göç eden ve mekâna göçle geleni işlediğim “göç” temasının resimlerimde yeri büyük. Bu silikleşmeler benim açımdan gideni simgeler. Bunların toplamı mekânın belleğini oluşturuyor.

“Gelecekte Şırnak”, 2008
“Kavgadaydık”, 2014

2008’de Şırnak’ta açtığınız ikinci kişisel serginizde çalıştığınız okulun koridorlarını kullandınız. Mekân ile geniş ölçekte çalışan bir sanatçı olarak bu deneyimden biraz bahseder misiniz?

İster ev ister iş yeri ister bir atölye olsun, olduğum yer üretimimin bir parçası. Bu noktada öğrencilerimle, öğretmen arkadaşlarımla ve velilerle bir sanat etkinliğinde bir arada olmak heyecan verici bir deneyimdi. Tabii bu tür bir etkinlikte bulunmamın ilk amacı, öğrencilik yıllarımda izleyemediğim bir sergiyi kendi öğrencilerime taşıma isteğiydi. Olanak oluştuğundaysa bu sergiyi gerçekleştirmekten geri durmadım.

Aşırı sessizlik de kaosun habercisidir. Resimlerinizde bir kent var, her şey o kadar sessiz ve sakin görünüyor ki belki de her şey çok hızlı ve kaotik olduğu için biz öyle algılıyoruz. Bu durum aklıma çok hızlı döndüğü için ne tarafa döndüğü hissedilemeyen tekerlek örneğini getiriyor. “Kıyı-m”, “Kavgadaydık” gibi başlıklara sahip çalışmalarınız da bu duruma işaret ediyor sanki.

Kıyı-m”, “Kavgadaydık”, “ANısıKARA” ve diğer çalışmalarımı isimlendirirken genelde o an yaşanan bir durumu baz alıyorum. Anlık gelişmeleri önceliyorum resimlerime isim koyarken. “Kıyı-m” adını, Suriye’deki iç savaştan kaçan Alan Kurdi’nin cansız bedeninin kıyıya vurması üzerine koydum örneğin. Ya da Ankara’daki patlama neticesinde bir sürü insanın ölmesi “ANısıKARA” ismini ortaya çıkardı. Evet, dışarıda gürül gürül akan bir dünya var. Tüm bilimsel verilere rağmen akışın hangi yöne gideceğini belirleyemiyoruz. Gerek resimlerimdeki sessizliğin içinde gerekse isimlerinde bu akıştan parçalar bulabilirsiniz.

“Kavgadaydık”, 2014
“Pınarın Duchamp Gerginliği”, 2016

Bir resminizde Duchamp’ın meşhur pisuvarına gönderme var. Sanatta hazır nesne kullanımına dair yorumlarınızı merak ediyorum. Sizin de hazır nesne kullandığınız, karışık teknikle gerçekleştirdiğiniz eserleriniz mevcut.

Karışık teknik bir yüzeye farklı malzemelerle resim yapma tekniği ve ben de resimlerimde bu tekniği kullanıyorum. Son zamanlarda akrilik ve kolajı ağırlıklı kullanıyorum. Gündelik hayatımızdaki nesneleri resimlerimde kullandığım için pisuvarı da kullandım örneğin. Bir göndermeden çok yâd etmek diyelim. Çünkü hazır nesneyi sanat eseri olarak sunan bir sanatçıyı yâd etmeden olmazdı. Her dönem kendi sanat dilini oluşturur. Hazır nesne kullanımı dönemine uygun bir üretimdi. Tıpkı bugün dijital ortamın sanat üretiminde kullanılması gibi.

Gazete kolektif hafızanın, politik ve kültürel tarihin, zamanın kaydığını tutan bir bellek. Gazete kâğıdı sizin için ne ifade ediyor?

Gazete kâğıdının benim aklıma ilk getirdiği şey resim yapmak için malzeme olması. Bu tespitten sonra gazete, kitap, dergi ve benzeri basılı materyaller bir dildir, politikadır, kültürdür ve bellektir. Bunları resimlerimde kullanmak muazzam genişlikte bir alan sağlıyor. Hatta son zamanlarda karışık teknik kullanmasam bile hâlen kurgusal mekânlarımı oluştururken basılı medyayı kullanıyorum. Çünkü sizin de sorunuzda söylediğiniz gibi “zamanın kaydını tutan bellek”, mekânımın belleğini genişletmek için bir uyarıcı görevi görüyor. Tabii günümüzde bunların yerini artık dijital basın almaya başladı. Bu durumda dijital ortamdan faydalanma zorunluluğu ortaya çıktı.

Nisan ve Mayıs aylarında Adana, İstanbul ve Mersin’de grup sergi planlarınız vardı. Covid-19 sürecinde ertelendiğini tahmin ediyorum. Güncellenen bir tarih var mı?

Söylediğiniz gibi tüm grup ve karma sergi planlarımız maalesef ertelendi. Şu an için bir tarih veremiyoruz. Çünkü salgının ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Salgın bittiğinde ya da kontrol altına alınınca ertelenen sergilerimizin tarihlerini netleştirip duyurusunu yapacağız.

 

Beşir Bayar 1978 yılında Urfa’da doğdu. 1997’de Ş.Urfa Endüstri Meslek Lisesi Yapı Ressamlığı bölümünden mezun oldu. 2002 yılında Malatya İnönü Üniversitesi Resim-iş öğretmenliğini bitirdi. Yurt içinde ve yurt dışında kişisel sergiler açtı, katıldığı yurt içi ve yurt dışı yarışmalarında çalışmaları sergilendi. 2016’da İtalya’nın Forli kentindeki Vernice Sanat Fuarı’nda Vernice Art Fair & Euroexpoart Gran Premio Europa ödülünü aldı ve aynı yıl Saküder’in 11. Kuruluş yılı amacıyla düzenlenen resim yarışmasında üçüncü oldu. 2018 yılında Turgut Pura Vakfı 37. Resim Yarışmasında mansiyon aldı. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalında yüksek lisans programına devam etmekte olan Beşir Bayar, Mersin’deki atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.

Bir cevap yazın