Beş Maddede Şehrin “Öteki” Yakası: Toz Bezi (2015)

Dilan Salkaya Hakkında

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nde lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yeni medya ve çocuk alanında yüksek lisansına devam etti. Fil'm Hafızası, Sinema Terspektif, Berfin Bahar, Hayal Perdesi gibi farklı basılı ve online mecralarda sinema üzerine yazıları yayınlandı. Sinema doktorasına devam ederken, Mayıs 2019'dan bu yana Arter'in Öğrenme Programı'nı oluşturan ekiple birlikte çalışıyor.

Öteki’nin Anlatısı

Ahu Öztürk’ün yazıp yönettiği Toz Bezi, 2015’te Nürnberg’te aldığı En İyi Film ve En İyi Kadın Oyuncu ödülleri başta olmak üzere katıldığı festivallerden pek çok ödülle dönmüştü. Toz Bezi, Kürt meselesini, ötekileştirilmeyi, toplumdan dışlama/dışlanma biçimlerini, bir şehirde var olabilmeyi, kadın dayanışmasını barındıran, katmanlı bir anlatıya sahip. Film, evlere temizliğe giden Nesrin (Asiye Dinçsoy) ve Hatun’un (Nazan Kesal) birbirleriyle ve diğerleriyle olan ilişkileri üzerinden ilerliyor. İki kadının hayalleri ve var olma mücadeleleri üzerinden insana ve insan doğasına kuş bakışı bir yerden bakıyor. Sade bir konuyu özgün ve çarpıcı kılan ise diyalog ve oyunculuklardaki doğallıkta saklanıyor.

Kabulleniş ve Çaresizlik: Nesrin

Şehrin “güzel” olmayan kısmında, lüks semtlerin gölgesindeki çarpık evlerde süren hayatlara eğilen filmin ilk yarısında öne çıkan karakter Nesrin oluyor. Kocası evi terk eden, küçük kızı Asmin ile hayata tutunmaya çalışan Nesrin, gündeliğe giderken kızını da yanında götürmek zorunda kalıyor. Nesrin; sigortalı bir işin, kendisine ait bir evin hayaliyle minibüslerde yolları arşınlarken, kocasının dönmesi için gururunu bir kenara bırakıp akrabalara ve kocasının iş arkadaşlarına sonuçsuz ziyaretlerde bulunuyor. Nesrin ve kızı Asmin, kabullenişin ve çaresizliğin görünen yüzünü, zorunluluklarla ve hayallerle şehre gelip süreç içerisinde “öteki”leşen bir kesimin gerçeğini barındırıyorlar.

 

Hiç Yoktan İyidir: Hatun

Hatun ise hep hayalini kurduğu büyük eve sahip olmak için para biriktiren, bu hayali için doğru mıntıka olarak Moda’yı belirlemiş, şehre daha aşina, Nesrin’e göre daha cesur, ayakları yere daha sağlam basan, güçlü bir kadın karakter olarak karşımıza çıkıyor. Hatun’un kocasıyla olumlu seyreden bir ilişkisi yok ancak evde bir erkeğin olması, Nesrin’in perspektifinden söylemek gerekirse hiç olmamasından daha iyi. Bu sebeple Hatun’un hayatına çoğu zaman gıpta ile bakıyor. Eve dönmesini arzuladığı kocası için “Olsun.” diyor. “Öyle ki, sadece gölgesi olsun. Ama yeter ki olsun.” Bu noktada filmdeki erkeklerin bir gölgeden ibaret olduğunu da vurgulamak gerekiyor.

Ev

Aktüel çekimlerle Nesrin ve Hatun’un evine, temizliğe gittikleri apartman dairelerine, ev sahiplerinin kimi zaman özenilecek, kimi zamansa rahatlıkla kınanabilecek hayatlarına şahitlik ediyoruz. Dönüş noktasıysa yolculuğun başladığı ve her zaman geri dönülen kendi evleri oluyor. Bu noktada film, yaşanan evler, girip çıkılan evler ve hayal edilen evler üzerinden ait olmayı, içerisini ve dışarısını, ben ve ötekini eşiklerle, pencerelerle yaratıyor. İnsanların birbirleri hakkındaki yargıları, çarpık ve bencil ilişkileri, asıl kimliklerini saklamak zorunda kalışları filmde mizahi bir dille ortaya konuluyor. Temizliğe gittiği bir eve gelen misafir, Hatun’u Çerkez’e benzetince Hatun için o saniyeden itibaren kısa süreli bir kimlik inkârı başlıyor. Talihin habercisi olarak masa üstlerinde kapalı kalan yahut açılsa da içine bakılmaya fırsat bulunamayan kahve fincanları, filmdeki umut metaforunun en güçlü temsilini kuruyor. Nesrin’in talihi, biriken borçlarını ödemek için Hatun’un hayalindeki eve biriktirdiği parayı almak zorunda kalmasıyla bir kez daha tıkanıyor. Yaşamaktan istifa eden, çıkış noktası aramaya, açık kalan son talih kapısını bizzat kapatmaya giden Nesrin’in ardından Hatun başrole geçiyor.

 

Eli Paketliler

Yusuf Atılgan’ın deyişiyle hep “eli paketliler”in hayatına gebe olan iki kadın, kendileri için yaşamayı bir türlü başaramıyorlar. Hem şehrin içinde hareket hâlindeyken hem evlerde dört duvar arasındayken aynı kıstırılmışlık hâli devam ediyor. Yüksek apartmanlarda, birbirlerinden gizledikleriyle yürütmeye çalıştıkları evliliklere yahut yalnızlıklarına hapsolan eli paketliler için ise şehrin öteki yakasında, görmezden geldikleri bambaşka hayatlar sürüyor. Kim hangi taraftan bakarsa, diğer tarafı “öteki” olarak benimsiyor. Toz Bezi, bu vaziyetten kurtuluşun tek yolunun dayanışma olduğunun altını çiziyor. İki kadının kurduğu dil, arzularının ve hayallerinin dışavurumu değil yalnızca. Dertleşmelerinin, hayallerinin, dedikodularının, var oluşlarının da “ev”ine dönüşüyor.

Bir cevap yazın